25 Mart 2012 Pazar

Gideyim ben o zaman .

   Yaşamış , yaşayan , yaşayacak ve bilinmeyen tüm evrenlerin en saçma yazılarını yazacağımı elbetteki biliyorsunuz...
   Nüfus dağılımının iş gücü-emek  olanakları açısından istihdam ve yatırım politikasına etkilerini  birazcık da  güney doğu profili üzerinde inceleyelim falan demeyeceğim korktunuz , korkmayın . Oturun tamam . 
   Geçen bir kızla bankanın kapısında çarpıştık . Kapıyı açtım ve geçmesi için yol verdim . Olum kız bana ne kadar kibarsınız dedi lan m.na koyayım da demeyeceğim . Gerçekten !   Ben böyle bir adam da değilim . 
   Aslına bakarsanız ne yazacağımı bilmiyorum . Hangi konudan bahsetmeliyim ciddi anlamda sıkıştım . 
Neyse ben gideyim kendim için bir şeyler bakayım  siz de beklemeyin ... Üşüdüm de zaten ! 

15 Mart 2012 Perşembe

Ben şimdi ne yapacağım ?


Bir şeylerin varlığının imkansız olduğunu düşündüğünüz oldu mu ?  Ben gecelerce düşündüm. 
Her dinlediğimde  farklı büyülendim, her büyülenişim bir gecemi aldı benden fakat düşünmekten kendimi almış değildim. Her gece aynı soru beynimi kemiriyordu. Unuttum derken hatırlıyordum, içten pazarlıklı olduğumu düşünüyordum. 
Varlık...  Kafamı kurcalayan asıl soru bu sanrım, var olmak.  Nasıl var olabilir?  . Bu nasıl olabilir?  
Sonra ki evre; reaksiyon evresi ; hissetmek.  Nasıl böyle hissettirebilir?  Beynimde bütün bunlar yaşanırken annemin olduğu tamamen aklımdan çıkmış olmalı ki yeterince objektif olabiliyordum. Beynim hala bir delik, bir kanıt arar durumdaydı. Çoğu gece yalvarışlarla geçiyordu, yalvarıyordum. 
Tanrım onu bana göster. Onu görmek istiyordum. Korkuyordum... Çoğu gece bunun için içtim. Dünya buğulanırken ve kararırken dahi hepsi bir birine benziyordu, çokça aynılardı.  
Ve tanrı beni duydu!
Yalvarışlarım yeterince kulağında uğuldadı diye düşünmeye başlamıştım çünkü bir hak ediş değildi yıllar bana bunu öğretmişti. Farkındalığımın üzerinden yıllar geçmişti. Yenilişlerimi açıklayamadığım zamanlar çok yakında duruyordu.
Alelade bir gün, saçma sapan bir yer O’nu gördüm!
Yeterince kırmızıydı ve beklediğim kadar çekikti gözleri. Küçücüktü… Daha nefes almaya başlayalı ne kadar zaman geçmişti ki? Doymuştu. Bu doygunluk nasıl olabilirdi? Hiç yara almadan sıyrıla sıyrıla gözüme düşmüştü.  Artık bir kanıtım vardı. O oradaydı!

Bana dokundu . Çok  korktum. Kaçmam gerek diye düşünüyordum, oradan uzaklaşmalıydım ben ne yapıyordum, ne yapacaktım?  Hissediyordum… Bu kadar uzaktan biri bana bununla dokunabilir miydi? Beynim sorular sorup durdu ve sanırım bunlara bir cevap veremeyecektim .
Biraz çok baksam rengârenk kristellenip kaybolacakmış gibi dehşet verici, korkunç, tanımlayamıyorum! Sanırım kendime yeniliyorum... Dönüşüyorum. Engelleyemiyorum!
Ağlıyor musun?
Seni gülerken görmek daha çok hoşuma gidiyor. Sahi güldüğünde beni görebiliyor musun? Onlar gözlerin mi? Görüyor olmaktan haz duyuyorum. Şükürlere boğuyorum tanrıyı.  Benim baktığım yere bakıyorsun. Sanırım gideceğimiz yerin ne kadar güzel olduğunu biliyorsun daha önce gitmediğine eminim bunu biliyorum. Peki, birazcık daha ellerini izlememe izin verir misin?